Dolar ne zaman 1.50 TL`nin altına iner
6 Nisan 2009 Pazartesi
Mart ayında döviz kuru ile ilgili iki yazı kaleme almışız. Eğer seçimlerden sonra Türkiye, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile bir anlaşma yapmazsa dolar kurunun yükselmesi önlenemez demişiz.
Ertuğ YAŞAR / REFERANS GAZETESİ
23 Mart'ta yayımlanan yazımızdan: ...Bizce Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti, IMF ile hemen anlaşacaktır. (Seçim sonuçlarına göre bu öngörümüz değişebilir. Örneğin AKP, Türkiye genelinde yüzde 45'e yakın ya da üzerinde oy alırsa IMF ile anlaşma yapmakta hızlı davranmaz. Ama oy oranı yüzde 35'lere yakın olursa anlaşma hemen yapılır.)
Sanırım senaryomuz çalışıyor. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti, nisan ayı içinde IMF ile anlaşma yapacak. Hükümetin yarı resmi yayın organı durumuna gelen Sabah gazetesinde pazar günü yayımlanan Mehmet Şimşek söyleşisi de zaten bu anlaşmanın koşulları ile ilgili ipuçlarını veriyordu. (Üç yıllık olacakmış; en az 7.7 milyar TL'lik ek mali önlem gelecekmiş; Nereden Buldun... olmayacakmış...)
Bu arada Merkez Bankası'nın faiz indirimlerini sürdürmesi bekleniyor. Okuduğumuz bütün ekonomik değerleme raporları, Merkez Bankası'nın nisan ayında bir 50 baz puan daha faiz indirimine gideceği öngörüsünde bulunuyor.
Yani ekonomi cephesinde sanki işler yoluna girmektedir. (En azından alınan önlemler anlamında.) G-20 zirvesinden çıkan sonuç da uluslararası finans ve ekonomi krizinin çözümlenmesi yolunda atılmış önemli bir adım olarak alınmışken...
Ama biz endişeliyiz!
Acaba Türkiye yine 2002-2007 yılları arasında yaşadığı ucuz döviz/değerli TL/yüksek reel faiz sarmalına mı dönecektir? Baksanıza daha iki hafta öncesinde 1.80 TL üstünü sınayan dolar kuru, şimdi 1.60 TL'nin altına indi. Kaldı ki TL/dolar döviz kurunun, eğer işler bu biçimde giderse (yani IMF ile anlaşma olursa ve kamu maliyesi önlemleri alınırsa üstelik Merkez Bankası da faiz indiriminde sınırlı kalırsa), hızlı bir biçimde 1.50 TL'nin alına gelmesi şaşırtıcı olmaz.
Peki, bu gelişmeyi istiyor muyuz?
Bizim kişisel duruşumuz ortadadır: Türkiye'nin sanayileşme ve dış pazarlarda uluslararası rekabet gücüne sahip olarak gelişeceğine inandık. Bunun için de devalüasyonu değil ama en azından reel anlamda değerli olmayan bir TL'yi, olmazsa olmaz bir şart olarak gördük.
Evet, Türkiye 2002 ile 2007 yılları arasında hızlı büyürken bunda ana motorlardan biri iç tüketim ve ucuz döviz kuruydu. Ama altı yılda elde edilen kazanımlar, 2008 ve özellikle de 2009'da yitirilmedi mi? Türkiye'nin uzun dönemli kalkınma stratejisinin, uluslararası rekabete dayanan sanayileşme modeli olduğu bu acı döneme karşın hâlâ görülmedi mi?
IMF ile yapılacak bir anlaşmanın yanındayız. Ama bu anlaşmanın döviz kuru üzerinde bir baskı yaratmaması gerekir. Bizce Türk ekonomisi 1.70 TL olan dolar kurunu hazmetti; bunu fiyatları ve maliyetleri içine yansıttı. Bu nedenle döviz kurunun ileride yaratacağı enflasyon etkisinden korkmak şu anda anlamsız olur.
Bizce hükümet, hem de ekonomik durgunluk ve işsizlik ile hızla başa çıkmak istiyorsa döviz kurunun yeniden değerlenmesine izin vermemelidir. Gerçi hem Türk hem de uluslararası finans baronları hemen yayınlara başlarlar: Güçlü bir TL'nin Türkiye'ye daha yakıştığını (ve finans baronlarının cebini daha iyi doldurduğunu) canhıraş bir biçimde savunurlar.
Ama Türkiye ekonomisinin uzun dönemli geleceği sadece ve sadece uluslararası rekabet gücü olan imalat sanayiinden ve diğer sektörlerden (turizm ve inşaat gibi) geçmektedir. IMF ile anlaşma sağlanma aşamasına gelinen bugünlerde, Merkez Bankası'nın faiz indirimlerini daha da hızlandırması ve ülke ekonomisini düşük döviz kurunun afyon etkisinden korumasını bekliyoruz.
0 yorum:
Yorum Gönder
1-) Yorum yazarken imla kurallarına uyunuz ve küfür etmeyiniz.
2-) Yorum yazmak için, "Yorumlama Biçimi" bölümünden "Adı/URL" seçeneğine tıklayarak, adınızı ve URL (Varsa site adresinizi)'nizi yazınız ya da "Anonim" seçeneğine tıklayarak yorumunuzu "Adsız" olarak yazınız.
Yorumunuz için şimdiden teşekkür ederiz.